Ekibimin son araştırmasına göre çoğu çevre bilimci, kimyasal kirliliğin insanları ve yaban hayatını olumsuz etkileyebileceğine ve etkilemekte olduğuna inanıyor.
Akademi, hükümet ve endüstri genelinde 166 çevre bilimciyle anket yaptık ve çevresel toksikoloji alanında çalışan endüstri bilimcilerinin, kimyasalların oluşturduğu riski değerlendirirken davranışsal çalışmaları kullanma konusunda isteksiz olduklarını gördük. Suskunluklarının birkaç olası nedeni vardır.
Toplum olarak kimyasal kirleticilerin davranışlarımızı etkileyebileceğini yüzyıllardır biliyoruz. “Şapkacı kadar deli” ve “ressam kadar deli” terimleri, mesleki olarak cıva ve kurşuna maruz kalmanın neden olduğu psikotik davranış gözlemleri nedeniyle İngilizce diline girmiştir. Dünya çapında kurşun, çocuklarda bilişsel yetenekleri azaltabileceği için su borularından çıkarıldı.
Kaza riskini arttırdığı için insanlar araç kullanırken alkol ve uyuşturucu tüketimine kısıtlamalar getirilmektedir. Ancak önceki araştırmalar, kirliliğin yaban hayatı üzerindeki etkilerini değerlendirmek için davranışın nadiren kullanıldığını vurguluyor.
Günlük evsel ve endüstriyel kullanımda yaklaşık 350.000 farklı kimyasal bulunmaktadır. Bu kimyasalların kullanım lisansı verilmeden önce hükümetler veya endüstriler, çevreye yönelik potansiyel riski değerlendirmek için deneyler yapar.
Ne yazık ki birçok durumda kimyasallar, çevreye verebilecekleri zararın kapsamlı bir değerlendirmesi yapılmadan pazara ulaşıyor. Buna plastik katkı maddeleri de dahildir; plastiklere esneklik, ısı direnci, renk ve UV koruması gibi belirli özellikleri kazandırmak için eklenen kimyasallar.
Bilim adamları, plastiklerin içinde olduğu veya bunları yapmak için kullanıldığı bilinen 16.000’den fazla kimyasalın bulunduğunu tahmin ediyor. Bu kimyasalların üçte ikisinin toksisiteleri hakkında yeterli veri bulunmamaktadır.
Toksisite testleri tipik olarak balıklar, kabuklular ve algler dahil olmak üzere sınırlı sayıda hayvanı içerir. Hayatta kalma, büyüme ve üreme üzerindeki etkilerini değerlendirmek için belirli kimyasallara maruz bırakılırlar. Daha geniş çevreyi korumanın bir yolu olarak risk değerlendirmeleri, bu kimyasalların çevredeki güvenli seviyelerinin ne olabileceğini belirler.
Ancak bir hayvanın davranışını değiştirip değiştirmediklerini belirlemek için değerlendirilmezler. İnsan davranışını kasıtlı olarak değiştirmek için alınan reçeteli ve yasa dışı uyuşturucuların etkilerine ilişkin çalışmalar, bunların çevresel sonuçları konusunda soru işaretlerine yol açmıştır.
Hormonları taklit eden ve onlar gibi davranan birçok kirletici de davranışı değiştiriyor. Örneğin sentetik östrojenler ve androjenler balığın üreme davranışını değiştirebilir. Antidepresanlar ve anti-anksiyete ilaçları birçok suda yaşayan organizmanın davranışını değiştirir.
Bir hayvanın davranışı onun hayatta kalması için kritik öneme sahiptir. Yolda araç kullanırken anlık bir karar, trafik çarpışmasına neden olabilir veya önleyebilir ve ölümle kalım arasındaki fark anlamına gelebilir. Benzer şekilde, eğer bir hayvan normal davranmıyorsa yırtıcı hayvanlardan kaçmak, yiyecek bulmak veya eş bulmakta zorlanabilir.
İsteksizliğin nedenleri
Endüstri toksikologlarının davranışsal çalışmaları benimseme konusundaki isteksizliğinin birçok nedeni olabileceğini gördük.
Birincisi, endüstri bilim insanları davranışsal çalışmaların tekrarlanabilirliği konusunda daha şüpheciydi. Bazıları toksisite ölçümlerinin güvenilirliği konusundaki endişelerini dile getirdi.
Bazı bilim adamları bu endişeleri paylaşırken, metodolojiyi standartlaştırmak için uluslararası çabalar sarf ediliyor. İlaç endüstrisi halihazırda ilaç tasarımında davranış testleri kullanıyor ve bu da onların güvenilirliğinin bir miktar kabul edildiğini gösteriyor.
İkincisi, sorguladığımız bilim adamlarının tümü, mevcut kimyasal kirlenme değerlendirmelerine davranışsal testlerin eklenmesinin hem endüstri hem de hükümet için maliyetleri artıracağı konusunda hemfikirdi. Kâr marjlarını etkileyebilse de, kimyasal güvenliği değerlendirmek için kullanılan araçlara davranış eklememenin insan sağlığına ve çevreye bir maliyet getireceğini savunuyoruz.
Sanayi, bilim adamlarının mevcut kimyasallar hakkında neler öğrenebileceği korkusu nedeniyle davranış testlerini benimseme konusunda da endişeli olabilir. Günlük ürünlerimizde demans, anksiyete veya depresyon olasılığını artıran bir kimyasal olabilir mi?
Örneğin, bazı bilim adamları kirliliği nörolojik bozukluklar ve kaygı vakalarıyla ilişkilendirmeye başlıyor ve bazıları da daha yüksek suç oranlarıyla ilişkilendiriyor.
Uluslararası standartta toksisite testlerinin geliştirilmesi onlarca yıl hatta yıllar alabilir; bu nedenle mevcut testlerin davranışları da içermesi gerekir. Bunun, zamanı, maliyetleri ve etik kaygıları azaltırken aynı zamanda insan sağlığını ve çevreyi korumak için mevcut bilgileri en üst düzeye çıkaracağını umuyoruz.



