CEİD

Bu proje Avrupa Birliği tarafından finanse edilmektedir.

TÜRKİYE'DE KATILIMCI DEMOKRASİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ:
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİN İZLENMESİ PROJESİ

Marmara Denizi’nde 2.000 yıllık batık şehir kalıntıları bulundu

Marmara’nın derinlerinde yapılan keşif, kıyıya yalnızca birkaç deniz mili uzakta, antik bir yerleşimin izlerini gün yüzüne çıkardı. Dalgaların altında saklanan bu hikâye, bölgenin tarihine ve Anadolu’nun ticaret rotalarına dair yeni ipuçları sunuyor. Uzmanlar, buluntuların “en az iki bin yıllık” olduğunda büyük ölçüde hemfikir, ancak yerleşimin kimliği konusunda temkinli bir iyimserlik var.

Keşfe giden yol

Aylar süren çok ışınlı sonar taramaları ve dalgıçların doğrulama dalışları, sualtında sıra dışı bir düzenliliği işaret etti. Araştırma ekibi, yapay bir iskeleyi andıran taş dizilerini ve dalga hareketlerine dirençli duvar temellerini belgeledi. Projenin lideri deniz arkeoloğu Ayşe Demir, “Bu kadar geniş bir alanın insan eliyle şekillendiği çok açık, mimari izler kendini ele veriyor” dedi.

İlk bulgular

Dalgıçlar, çamurun altında yatan yapıları düşük etkili kazı teknikleri ve fotogrametriyle kademe kademe haritaladı. Buluntuların ilk değerlendirmesi, buranın yalnızca bir liman değil, aynı zamanda planlı bir kıyı yerleşimi olduğunu düşündürüyor. Ekip, suyla temas süresini minimumda tutan koruma odaklı bir yaklaşımı benimsedi, kırılgan parçaları ise geçici kasalara aldı.

  • Yarı gömülü taş bloklardan oluşan bir liman mendireği, üzerinde ahşap kazıkların bıraktığı belirgin yuvalar
  • Kıyıya paralel uzanan çok parçalı duvar temelleri, aralarında dar sokakları andıran boşluk şeritleri
  • Damgalı amfora parçaları ve kırmızı astarlı seramik fragmanları
  • Potansiyel bir kutsal alanı çağrıştıran sütun kaideleri ve bezemeli taş elemanları

Tarihleme ve kimlik arayışı

Uzmanlar, seramik tipolojisi ve yazıt parçalarının stil özellikleri üzerinden erken Roma–Geç Helenistik döneme işaret eden bir zaman aralığı öneriyor. Organik kalıntıların azlığı, kesin tarihleme için karbon-14 analizini zorlaştırsa da, amforalardaki mühürler dönem tayininde kilit rol oynayabilir. “Bulduğumuz işçilik, bölgede güçlü bir ticari ve idari örgütlenmeye işaret ediyor; bu, sıradan bir koyda rastlanacak türden bir yoğunluk değil” diyor Demir.

Depremler ve deniz seviyesi etkisi

Bilim insanları, yerleşimin sular altında kalmasını birden çok etmenin açıklayabileceğini düşünüyor: tarihsel depremler, kademeli çökme ve deniz seviyesindeki yükseliş. Marmara çanağındaki aktif fay sistemleri, kıyı şeridinde düzensiz mikro-subsidence olaylarını tetikleyebiliyor. Jeofizikçi Kerem Uluğ, “Çok katmanlı bir senaryo görüyoruz; tek bir afet değil, yüzyıllara yayılan kümülatif bir süreç” değerlendirmesini yapıyor.

Arkeolojide yeni teknoloji

Ekip, yüksek çözünürlüklü yan taramalı sonar, LIDAR destekli kıyı modelleme ve sualtı fotogrametri setleriyle alanın dijital ikizini oluşturuyor. Böylece kırılgan mimari parçalar, suyun altında dokunulmadan milimetrik doğrulukla belgeleniyor. Toplanan veriler, kamusal bir “açık arşiv” platformunda erişime açılacak ve uluslararası araştırmacılara işbirliği çağrısı yapacak.

Koruma önceliği ve etik

Kültürel miras uzmanları, alanda kontrolsüz dalış turizminin ve izinsiz koleksiyonculuğun önüne geçmek için acil koruma tedbirleri öneriyor. Kültür otoriteleri geçici bir tampon bölge ilan edip, profesyonel gözetim dışındaki tüm faaliyetleri kısıtlamayı tartışıyor. “Önceliğimiz, buluntuları taşımadan yerinde koruma ve sürdürülebilir bir yol haritası oluşturmak” diyor yetkili bir isim.

Toplumsal yankı ve yerel hafıza

Bölgedeki balıkçılar, yıllardır ağlarına takılan “esrarengiz taşlardan” söz ediyor ve kıyı açıklarındaki “sığlık çizgilerini” işaret ediyor. Yaşlı bir kaptanın şu cümlesi akıllara kazındı: “Deniz bazen susar, ama dipte konuşan bir kent vardır.” Bu yerel anlatılar, bilimsel verilerle birleşince sahile gömülü geçmiş, bugüne daha görünür oluyor.

Ekonomi, turizm ve denge

Buluntular, kültür turizmi açısından büyük bir çekim potansiyeli taşısa da, uzmanlar “aceleci gösterimlerin” geri dönülmez hasarlar verebileceğini belirtiyor. Planlanan ziyaretçi merkezi, önce sanal sergiler ve artırılmış gerçeklik deneyimleriyle kademeli bir açılım hedefliyor. Bölge belediyeleri, balıkçılıkla turizmi çatıştırmadan, yerel geliri çeşitlendirecek bir model üzerinde çalışıyor.

Önümüzdeki adımlar

Sonraki sezon, mimari izlerin sınırlarını belirleyen geniş çaplı bir jeofizik tarama ve hedefli deneme kazıları getirecek. Ayrıca dalga ve akıntı modelleri, hassas blokların koruma kapsülleriyle nasıl destekleneceğini belirleyecek. “Bu sadece bir arkeolojik alan değil; bölgenin hafızası ve denizin değişen ritminin yazılı kaydı” diyor Demir.

Uzun süredir gözümüzün önünde olup görünmeyen bu sualtı panoraması, antik ekonomilerin, inançların ve afetlerin birbirine nasıl dokunduğunu anlatıyor. Denizin yüzeyinde ışıldayan her küçük kırılma, derinde saklı bir caddenin, bir eşiğin, bir liman taşının yansıması olabilir. Bu hikâyeyi doğru okuyabilmek için sabır, özen ve ortak bir vicdan, şimdi her zamankinden daha gerekli.

Yorum yapın