Dünya kritik dönüm noktalarına yaklaşırken, kapsamlı bir küresel bilimsel rapor, dayanıklılığın (değişim ve krizlerle yaşama ve gelişme yeteneğinin) artık küresel karar alma sürecinin merkezine yerleştirilmesi gerektiğini gösteriyor.
“Direnç Biliminin Bilinmesi Gerekenler” başlıklı rapor, iklim, biyoçeşitlilik ve kalkınma hedeflerini birbirine bağlayan, toplumların değişim ve krizlere hazırlanmalarını, tepki vermelerini ve dönüşümlerini desteklemeye yönelik dokuz içgörüyü vurguluyor.
Araştırmacılar ilk kez, onlarca yıldır süren dirençlilik bilimi araştırmalarını, karar vericilerle diyalog yoluyla geliştirilen dokuz kritik “Mutlaka Bilinmesi Gerekenler” halinde derledi.
134 kuruluştan 120’den fazla uzmanın ve 162 karar vericinin katkılarıyla rapor, bilim, politika ve uygulama arasında köprü kuruyor ve doğanın, toplumların ve ekonomilerin gezegenin sınırları içinde nasıl gelişebileceğini tanımlıyor.
Future Earth Bilim Direktörü, Stockholm Resilience Center doçenti ve raporun eşbaşkanlarından Dr. Albert Norström, “Dayanıklılık, iş hayatına her zamanki gibi geri dönmekle ilgili değil” dedi. “Krizlerden ders almak, seçenekleri açık tutmak ve toplumların daha adil, daha sürdürülebilir geleceklere doğru dönüşmesini sağlamakla ilgili.”
Exeter Üniversitesi’nden Dr. Maike Hamann ve Profesör Katrina Brown, editör ekibinin bir parçasıydı.
Dr. Hamann şunları söyledi: “On yıllardır süren dayanıklılık araştırmalarından öğrenilen temel dersleri vurgulayan bu girişimin bir parçası olmak heyecan verici bir fırsattı. Benim için raporda eşitliğin merkezi rolünü görmek harika, dayanıklılık oluşturmanın adil bir süreç olması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.”
Profesör Brown şunları ekledi: “Rapor, sayısız şok ve krize karşı dayanıklılık oluşturmak için insanlar arasında ve insanlar ile ekosistemler arasında bağlantıların önemini vurguluyor.”
Karar vericilere giderek belirsizleşen bir dünyada yol alma konusunda bir rehber sağlayan Mutlaka Bilinmesi Gerekenler şunları içeriyor:
- Bugün yatırım yapın, yarın yararlanın: Dayanıklılık yatırımı üçlü bir temettü yaratır, maliyetleri düşürür, büyümeyi teşvik eder ve toplumları güçlendirir.
- Hızlanan riskleri yönlendirin: Artan ve şiddetlenen küresel krizlerle karşı karşıya kaldığımızda dayanıklılık, belirsizliğe hazırlanmamıza ve şoklarla başa çıkmamıza yardımcı olur.
- Güç dengesizliklerini ele alın: Sosyal eşitsizlikleri, güç dengesizliklerini ve tarihsel adaletsizlikleri ele almamak, kırılganlığa neden olan sistemlerin güçlendirilmesi riskini taşır.
“Dayanıklılık Biliminin Bilmesi Gerekenler: Her Karar Vericinin Dayanıklılık Hakkında Bilmesi Gereken Dokuz Şey”, Stockholm Resilience Center, Future Earth, Global Resilience Partnership ve dünyanın dört bir yanından ortaklar tarafından geliştirilmiştir.
Rapor, küresel iklim eylemi için çok önemli bir anda, dönüm noktası niteliğindeki Paris Anlaşması’ndan 10 yıl sonra, COP30’dan önce geliyor. COP30’da alınan kararlar insanlığın geleceğinin gidişatını şekillendirecek.
Küresel zorluklar yoğunlaştıkça ve toplumun birçok alanına yayıldıkça, dayanıklılık tutarlı küresel eylem için temel bir ön koşul olarak görülmelidir. Mutlaka Bilinmesi Gerekenler, Ulusal Uyum Planlarının (NAP) tasarımı ve uygulanması gibi devam eden politika süreçlerini besleyecektir.
Stockholm Dayanıklılık Merkezi araştırmacısı, Küresel Dayanıklılık Ortaklığı (GRP) Bilgi Direktörü ve raporun eşbaşkanı Dr. Cibele Queiroz, “Dayanıklılık, Paris Anlaşması, Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasındaki bağ dokusudur” dedi. “Sosyal kurumlarımızı, ekosistemlerimizi, politikalarımızı ve topluluk yapılarımızı sürekli gelişen ve değişen varlıklar olarak görerek farklı planlamaya başlamamız gerekiyor.”
Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü Direktörü ve rapora katkıda bulunan Profesör Johan Rockström, “Dayanıklılık moda bir kelime değil; Dünya Gezegeninde hayatta kalmamızın kullanım kılavuzudur” dedi. “Dokuz gezegen sınırından yedisini zaten ihlal ettik. Dünyanın güvenlik ağı yıpranıyor ve dayanıklılığı yeniden inşa etmek için acil eyleme geçilmezse, uygarlığı destekleyen sistemlerin istikrarını bozma riskiyle karşı karşıya kalırız.”
Rapora katkıda bulunan, Afrika, Gana’daki Birleşmiş Milletler Üniversitesi Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nden Fatima Denton, “Sağlıklı bir gezegen, insan refahının ve adaletin temelidir; çevresel bir eklenti değil, tanımlayıcı bir ekonomik ve sosyal zorunluluktur” dedi.



